14 Temmuz 2015 Salı

Kitap Yorumu: Kemikler Şehri- Cassandra Clare (Ölümcül Oyuncaklar #1)

Mükemmel bir kitapla tekrar sizinleyim bugün.
Bu kitap kesinlikle aldığı ilgiyi hak ediyor. Çok duymuştum, meşhur ''Ölümcül Oyuncaklar'' ismini. Hatta birkaç yıl önce filmi de çıktı. Tabi filmlerin, kitapların kurgusunu yozlaştırdığına inanan ben inatla bir gün kitabı okuyacağım diye izlememiştim. Çok da iyi yapmışım, çünkü kitabı bitirdikten sonra izledim filmini. Kurguda çok büyük boşluklar var. 500-600 sayfayı 110 dakikaya sığdırmak da pek kolay iş sayılmaz aslında. Ama bugün filmden değil, kitaptan bahsetme kararı aldım ve uygulamaya kararlıyım doğrusu. 
       

Orjinal Adı: City Of Bones/ The Mortal Instruments #1
Türkçe Adı: Kemikler Şehri/ Ölümcül Oyuncaklar #1
Yazar: Cassandra Clare
Çevirmen: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 571



ARKA KAPAK:

Vampirler, kurtadamlar, periler, gerçek aşk ve aklınızı başınızdan alacak birçok şey. "Ölümcül Oyuncaklar" hafızanıza kazınacak.
On beş yaşındaki Clary Fray, New York'ta Pandemonium Kulüp'e doğru yola çıktığında bir cinayete tanıklık edeceği hiç aklına gelmezdi. Hele ki, bu cinayetin daha önce hiç görmediği acayip silahlara sahip tuhaf dövmeli üç genç tarafından işleneceğini hayatta düşünemezdi! Clary, polisi arayabileceğini biliyordu fakat ceset bir anda ortadan yok olunca ve canileri Clary'den başka kimse göremediği için durumu açıklamak pek kolay olmayacaktı!
Clary'nin onları görebilmesine çok şaşıran katiller kendilerini Gölge Avcıları olarak tanıtacaktı. Yani, dünyayı şeytanlardan arındırmaya ant içmiş gizli bir kabile! 
 ***


Evet, gelelim sabırsızlıkla sırasını beklediğim bölüme: Yorumum.

Kitap harikulade. Ne diyebilirim ki? Daha önceden bu seriyi keşfetmediğime yanıyorum. Sanırım en son bu hissi ''Lux'' serisinde yaşamıştım. Sanki kitabı elinizden bıraktığınızda boşluğa düşünüyorsunuz. O kadar merak uyandırıcı ki, biraz sonra neler olduğunu görmek için istemsizce satırları atlıyorsunuz, ve daha sonra okumadığınız için vicdan azabı çekerek sayfayı baştan aşağı tekrar okuyorsunuz. (En azından bende böyle oluyor.) Ve gözlerinizin uykusuzluktan yanmasına aldırmadan gece geç saatlere kadar kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Çok mu abarttım, bilmiyorum, ama fantastik romanları çok severim ben. Yazar tüm fantastik ögeleri ustaca bir arada toplamış ve muhteşem bir roman yazmış. Tam istediğim gibi! Hele sonlara doğru, kitaba resmen yapıştığımı hatırlıyorum.


Clary başını iki yana salladı. ''Durma, devam et. Sanırım başkaları da var... Ne? Vampirler, kurt adamlar, zombiler mi?''  ' 
'Elbette var,'' dedi Jace. ''Ama zombileri genellikle güneyde, uzaklarda bulursun, çünkü voodoo rahipleri orada yaşar.''   
''Ya mumyalar? Onlar da sadece Mısır'da mı takılıyor?''   
''Saçmalama. Kimse mumyalara inanmaz.''


Sanırım ilk kitap olduğundan olayları takip etmekte zorlandım. Her şey karışık da olabilir, ben de aptal olabilirim. İkisi de olası. Sadece bilgi karmaşası yaşadım bir süre. Birinci kitap demişken, yazarın diğer kitaplarını almak için can atıyorum ve genelde en güzel kitaplar serinin ilk kitapları olduğundan, yazarın diğer kitaplarda bize bunu yaşatmamasını umuyorum. Gerçi Cassandra'nın kalemi muhteşem, sanırım bunu düşünmemin hata olduğunu itiraf edeceğim zamanlar olacak gibi.

 "Sade sodadan hoşlanmam. Erkek çocuklarından oluşan ucuz pop gruplarından hoşlanmam. Trafikte sıkışıp kalmaktan hoşlanmam. Matematik ödevlerinden hoşlanmam. Jace'den nefret ederim. Farkı anlayabildin mi?"


Normalde üçüncü şahıs ağzından yazılanları donuk bulurdum, ama bu kitapta o hissi hiç yaşamadım. Belki başlarında biraz... Birinci kişinin ağzından yazılan kitaplarda, sanki karakterle birlikte onun hayatını yaşıyormuşum gibi hissediyorum, ama üçüncü şahısta ise sadece olaylara tepeden bakıyormuşum, yabancıymışım gibi geliyor. Ama bu kitapta yazar haklı, zira her şey Clary'nin ağzından anlatılsaydı, çoğu şey açığa kavuşamazdı diye düşünüyorum. Bazen karakterler arası geçiş gerekiyor.

 "Ne yazık ki Cennet'in Hanımı, tek gerçek aşkım kendime olan."   "En azından karşılıksız kalmasından korkmazsın, Jace Wayland."   "İlginçliğini korusun diye arada bir kendimi hayal kırıklığına uğratıyorum."

Dikkat! Burası aşırı miktarda SPOILER içeriyor!!!

***
Yazarın Jace ile Clary'yi kardeş yapacak kadar ne yaşadığını cidden merak ediyorum. En başından beri Jace ile Clary çiftini görmeyi ummuştum. Ah, Cassandra, ah! Yazık değil mi bize? Yine de bir umut bunun gerçek olmadığını düşünüyorum. Sonuçta Valentine denilen şirret adama güvenilmez. Kesinlikle berbat bir babasın, Valentine! Umarım yakın zamanda ölür gidersin. Bir kez daha düşündüm de, sanırım sen ölürsen seri falan bitebilir, yani dayan. Öl, ama hemen ölme.

 "Ah, yeterince büyük," dedi Jace."ama her nedense ben... bilirsin." Elleriyle, kabaca ev kedisi büyüklüğünde bir şey işaret etti. "Bu boyda bir şey bekliyordum.""Bu bir Ölümlü Kupa, Jace, Ölümlü Klozet değil." dedi Isabelle.


Jocelyn ise kitapta ölü saydığım karakterlerden biriydi. Zaten kitabın neredeyse hepsinde ya kaçırılmış, ya da komada olduğunu biliyoruz. Ama yine de içimde ona karşı aşırı sempati uyandı. Alec bana soğuk gelmişti, kitabın sonlarına doğru Clary ile sanki küçük bir barış imzaladılar, değil mi? O yüzden Alec de sempatimi kazanmış durumda. Isabelle zaten kamçısıyla beni çok etkiledi, bu durumda sevmediğim bir tek Hodge ve Valentine kalıyor. Evet, klasik bir okuyucu olduğumu hissediyorum, çünkü yazarın bize sevdirmeye ve nefret ettirmeye çalıştığı karakterleri onun istediği gibi görüyorum.

''Ne?'' Jace, az önce Clary kendisine Sessiz Kardeşler'i koridorda çıplak halde taklalar atarken gördüğünü söylemiş gibi bakıyordu. ''Yani bir tablonun arkasına mı gizlemiş? Evindeki bütün tablolar çerçevelerinden sökülmüştü!''

Ufak kitapçı ziyaretlerimde serilerin hep ilk kitabını alırım ve beğendiğim bir seri olunca da ikinci kitabı alana kadar cehennem azabı çekerim. Bu da benim tuhaf ritüellerimden bir tanesi. Seriye devam edeceğim, ikinci kitap, yani ''Küller Şehri'' eline geçer geçmez okuyacağım ve en kısa sürede buraya yazacağım.

Kitabı tavsiye eder miyim? Evet. Kesinlikle. Okumalısınız. Hiçbir şey kaybetmezsiniz.

Son olarak Jace'in beni etkileyen bir cümlesiyle bitiriyorum.


''Mutsuz değilim.'' dedi Jace. ''Sadece amacı olmayan insanlar mutsuzdur. Benim bir amacım var.''





11 Temmuz 2015 Cumartesi

Kitap Yorumu: Rehine-April Henry

Merhaba :)
Yaz döneminde evde sıkıntıdan sürekli paylaşım yaparım diye düşünmüştüm, ama olmuyor öyle :). Elimde şu an yeni bitirdiğim bir kitap var, Rehine. Taze taze yorum yaparsam daha iyi olur diye düşündüm, sonuçta aklımdakileri unutmadan yazmak en iyisi.  

Kitap Adı: Rehine
Orijinal Adı: Girl, Stolen
Yazarı: April Henry
Çevirmen: Ali Orhan
Yayınevi: Sonsuz Kitap
Sayfa Sayısı: 272
Goodreads Puanı: 3,95
Piyasa Fiyatı: 15.00 TL




Arka Kapak:

On altı yaşındaki Cheyenne Wilder, annesi onun reçetedeki antibiyotiklerini alırken arabanın arkasında uyuyordur. Cheyenne daha ne olduğunu bile anlamadan, arabaları kaçırılır.

Griffin, Cheyenne'i kaçırmak istememiştir aslında ama babası, Cheyenne'in babasının güçlü bir şirketin genel müdürü olduğunu öğrenince, işler değişir; artık Cheyenne'i alıkoymaları için sebepleri vardır. Cheyenne
bu kâbustan nasıl kurtulacak acaba? Çünkü o sadece zatürre değil aynı zaman da kördür de.

"Hızla sayfaları çevirmenize sebep olan bir merak duygusunun yanı sıra kötü şans, kötü adamlar, kötü bir köpek, kötü bir hava ve hastalıkla baş başa kalan zeki bir kadın kahraman; üstelik o bütün bunlara görmeden göğüs germek zorunda. Tırnaklarınızı yiyeceksiniz."
-Gail Giles, What Happened to Cass McBride'ın çok satan yazarı-

"Eşsiz ve zeki bir kurgu... Cheyenne son zamanların en becerikli kadın kahramanlarından birisi."
-Todd Strasser , Wish You Were Dead'in çok satan yazarı-






Kitap genel olarak güzeldi, konusu ilgimi çekmişti. Asıl kızın kör olması fikri alışılmışın dışında bir şey. Bu yüzden yazarı tebrik ediyorum. Sade bir dil kullanılmış, hatta fazla sade. Ben biraz daha süslenmiş eserleri severim. İlk başlarda bu beni biraz rahatsız etse de sonradan alışıyor insan. Cheyenne'e ve karakterine hayran kaldım doğrusu. İster istemez empati yaptım, ve kesinlikle ''Onun yerinde olsaydım, onun kadar güçlü olabilir miydim?'' sorusuna cevabım muhtemelen ''Hayır.'' olurdu.

'' İlk önce, birisi kafanızın üstüne bir battaniye atmış gibi gelir. Bazı günler bağırmak istersiniz, 'Ben buradayım! Kimse beni görmüyor mu? Kimse hatırlamıyor mu beni? Ben hâlâ aynı kişiyim!' ''

Maalesef kitabın kapağında yazan yorumlardaki kadar etkileyici bir şey göremedim ben. Tırnaklarımı yemedim, ya da eşsiz bir kurgu olduğunu düşünmedim. Evet, Cheyenne'in bir kahraman olduğunu düşündüm ama bu yeterli değil. Çok etkileyici sahneler yoktu, sonlarına doğru biraz belki. Demek istediğim öyle aman aman, muhteşem bir gerilim romanı değil. Durgun buldum. Kitabın amacı, yani okura gerilim hissi yaratmak,bu kitapta yetersizdi. Yazım hataları epey vardı diyebilirim. Bu biraz rahatsız ediyor, belki de kitaba ısınamamamın nedenlerinden biri de budur.

'' Ve onlara beş milyon dolar istediğimi de söyleyin. Ellilikten büyük banknot istemem. İşaretlenmemiş ve seri olmayan banknotlar. Yoksa kızı parçalar halinde geri alırsınız! ''

Her kitabın kendine göre eksikleri vardır mutlaka, bu kitapta da var. Ama kitabı okumanıza engel değil. Her şeyden önce, insanın dünyaya bakış açısını değiştiriyor. Belki de su içmeye giderken gözlerinizi kapatıp, birkaç saniyeliğine duyarlı bir insan olduğunuzu hissetmenizi sağlıyor. Hepimizin her geçen dakika yaşama olasılığı olan bir durumu anlatıyor, oturup ''Eğer görme engelli olsaydım, ne yapardım?'' diye sormanıza neden oluyor. Bu yüzden bu kitabın edebi anlamda değeri olmasa bile, sosyal anlamda değeri çok büyük.

Tavsiye eder miyim; evet.

2 Temmuz 2015 Perşembe

Kitap Yorumu: Beni Seç-Kiera Cass (The Selection #1)


Herkese merhaba :)

Birkaç ay önce kitap kapağının büyüsüne aldanıp aldığım bir kitap Beni Seç. Açıkçası ilk başları bana sıkıcı mı geldi, okuyacağım daha cazip kitaplar olduğunu hissettiğimden mi bilmiyorum, biraz okuyup sonra devam etmek üzere ayracı yerleştirmiştim. Tabi aradan belli bir zaman geçince unutuyor insan olayları, biraz da takıntılıyım ben bu işlere, tekrar tekrar oku derken ilk otuz sayfayı üç kez okudum ve sonunda kendimde kitaba devam edecek gücü bulabildim :). 



Kitap Adı: Beni Seç
Orijinal Adı: The Selection
Yazarı: Kiera Cass
Seri: The Selection
Seri Sıralaması: 1/3
Çevirmen: Derya İmer Aydınlık
Yayınevi: DEX
Türkiye Yayın Tarihi: 14 Şubat 2013
Sayfa Sayısı: 304
Piyasa Fiyatı: 19.00 TL
Goodreads: 4,09





Kitabın arka kapağı ise şöyle:
                                                     
35 kız bir tacın peşinde. Kazanan prensi de kapacak…

Bir prens nasıl tavlanır?

Illéa ülkesinde tüm genç kızlar doğdukları günden beri sınıf atlamanın peşinde. Paha biçilmez mücevherlere, göz alıcı elbiselere ancak bu şekilde sahip olabilecekler. Bunun için tek bir şansları var: SEÇİM. Kıyasıya bir mücadele içeren Seçim’i kazanmanın tek yolu Prens Maxon’ı kendine âşık etmek.

 America içinse SEÇİM, bir kâbustan farksız. Bu yarışa girmeyi kabul ederse, kendisinden aşağı sınıftan olduğu için herkesten gizlediği aşkı Aspen’i arkasında bırakmak zorunda kalacak. Öte yandan bu, ailesinin tek kurtuluş şansı.

America saraya adım atar atmaz, kendini esrarengiz bir dünyanın içinde bulacak. Saray hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmayacak.

35 kızın katıldığı vahşi bir yarış nasıl kazanılır?

“Açlık Oyunları ile The Bachelor arasında bir yerde duran bu roman öyle eğlenceli ki. Yazar, America’nın gizli, ilk aşkının külleri sönerken America ve Prens Maxon arasında gelişen kimyayı öyle ustaca kurmuş ki, okumaya doyamıyorsunuz.” Publishers Weekly

“Kiera Cass’in ilk romanı Beni Seç, reality şov ve distopik bir peri masalının mükemmel sentezi.” Kiersten White, Paranormal

                                                                     


Kitap genel olarak sarayda geçiyor ve kızlar arasındaki çekişmeler saraydaki donuk yaşantıya hava katıyor.

Kitap kapağına gerçekten aşık oldum diyebilirim. Neden bilmiyorum, ama kesinlikle büyülendim. Birkaç dakika sadece bakıp anlamaya çalıştım, evet. Sanki aynalar bize bir şeyler ifade etmeye çalışıyor, değil mi? Renkleri desen, mükemmel. Kapağından artı puan aldı bile ;).

'' 'Ben gizemli değilim.' diye böldüm. 'Biraz öylesin. Ve bazen insanlar, sessizliği kendine güven ya da korku olarak yorumlamak arasında kalırlar. Sana böcekmişsin gibi bakıyorlar, böylece belki sen de kendini böcek gibi hissedebileceksin.' ''

Kurgu da çok iyi, sanki hafiften Açlık Oyunları'nı andırıyor. Fakat şaşırdığım, hatta arada sinir olduğum bir şey var: Bu prens neden bu kadar sönük? Prens Maxon gerçekten iyi huylu, kibirli olmayan, cana yakın bir karakter, hatta sevimli bile denebilir. Ama ciddi bir kendine güven sorunu var ve gerçekten bir prense uygun davranıp davranmadığı düşüncesi zihnimi kitabın büyük bir kısmında işgal etti. Serinin diğer kitapları da okunmak için sıra bekliyor ve diğer kitaplarda ne olacak, göreceğiz.


'' 'Yani onu bana tercih mi ediyorsun?' diye ümitsizce sordu. 'Hayır. Onu ya da seni tercih etmiyorum. Kendimi tercih ediyorum.' ''

Birkaç yazım hatası var, onun dışında pek bir kusuru yok kitabın. O kadar da olsun artık :). Kitabı bir gün içinde bitirdim ve insanı sürükleyen, arada bir gülümseten bir kitap. Zaman kaybı olduğunu düşünmüyorum, hatta emin olun, hoşunuza gidecek ve benim şu an yaptığım gibi serinin diğer kitaplarını okumak için can atacaksınız.

Tavsiye eder miyim; Evet.

O halde bir sonraki sefere görüşmek üzere... Herkese bol kitaplı günler!