Bu kitap kesinlikle aldığı ilgiyi hak ediyor. Çok duymuştum, meşhur ''Ölümcül Oyuncaklar'' ismini. Hatta birkaç yıl önce filmi de çıktı. Tabi filmlerin, kitapların kurgusunu yozlaştırdığına inanan ben inatla bir gün kitabı okuyacağım diye izlememiştim. Çok da iyi yapmışım, çünkü kitabı bitirdikten sonra izledim filmini. Kurguda çok büyük boşluklar var. 500-600 sayfayı 110 dakikaya sığdırmak da pek kolay iş sayılmaz aslında. Ama bugün filmden değil, kitaptan bahsetme kararı aldım ve uygulamaya kararlıyım doğrusu.
Orjinal Adı: City Of Bones/ The Mortal Instruments #1
Türkçe Adı: Kemikler Şehri/ Ölümcül Oyuncaklar #1
Yazar: Cassandra Clare
Çevirmen: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 571
ARKA KAPAK:
Vampirler, kurtadamlar, periler, gerçek aşk ve aklınızı başınızdan alacak birçok şey. "Ölümcül Oyuncaklar" hafızanıza kazınacak.
On beş yaşındaki Clary Fray, New York'ta Pandemonium Kulüp'e doğru yola çıktığında bir cinayete tanıklık edeceği hiç aklına gelmezdi. Hele ki, bu cinayetin daha önce hiç görmediği acayip silahlara sahip tuhaf dövmeli üç genç tarafından işleneceğini hayatta düşünemezdi! Clary, polisi arayabileceğini biliyordu fakat ceset bir anda ortadan yok olunca ve canileri Clary'den başka kimse göremediği için durumu açıklamak pek kolay olmayacaktı!
Clary'nin onları görebilmesine çok şaşıran katiller kendilerini Gölge Avcıları olarak tanıtacaktı. Yani, dünyayı şeytanlardan arındırmaya ant içmiş gizli bir kabile!
***
Evet, gelelim sabırsızlıkla sırasını beklediğim bölüme: Yorumum.
Kitap harikulade. Ne diyebilirim ki? Daha önceden bu seriyi keşfetmediğime yanıyorum. Sanırım en son bu hissi ''Lux'' serisinde yaşamıştım. Sanki kitabı elinizden bıraktığınızda boşluğa düşünüyorsunuz. O kadar merak uyandırıcı ki, biraz sonra neler olduğunu görmek için istemsizce satırları atlıyorsunuz, ve daha sonra okumadığınız için vicdan azabı çekerek sayfayı baştan aşağı tekrar okuyorsunuz. (En azından bende böyle oluyor.) Ve gözlerinizin uykusuzluktan yanmasına aldırmadan gece geç saatlere kadar kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Çok mu abarttım, bilmiyorum, ama fantastik romanları çok severim ben. Yazar tüm fantastik ögeleri ustaca bir arada toplamış ve muhteşem bir roman yazmış. Tam istediğim gibi! Hele sonlara doğru, kitaba resmen yapıştığımı hatırlıyorum.
Clary başını iki yana salladı. ''Durma, devam et. Sanırım başkaları da var... Ne? Vampirler, kurt adamlar, zombiler mi?'' '
'Elbette var,'' dedi Jace. ''Ama zombileri genellikle güneyde, uzaklarda bulursun, çünkü voodoo rahipleri orada yaşar.''
''Ya mumyalar? Onlar da sadece Mısır'da mı takılıyor?''
''Saçmalama. Kimse mumyalara inanmaz.''
Sanırım ilk kitap olduğundan olayları takip etmekte zorlandım. Her şey karışık da olabilir, ben de aptal olabilirim. İkisi de olası. Sadece bilgi karmaşası yaşadım bir süre. Birinci kitap demişken, yazarın diğer kitaplarını almak için can atıyorum ve genelde en güzel kitaplar serinin ilk kitapları olduğundan, yazarın diğer kitaplarda bize bunu yaşatmamasını umuyorum. Gerçi Cassandra'nın kalemi muhteşem, sanırım bunu düşünmemin hata olduğunu itiraf edeceğim zamanlar olacak gibi.
"Sade sodadan hoşlanmam. Erkek çocuklarından oluşan ucuz pop gruplarından hoşlanmam. Trafikte sıkışıp kalmaktan hoşlanmam. Matematik ödevlerinden hoşlanmam. Jace'den nefret ederim. Farkı anlayabildin mi?"
Normalde üçüncü şahıs ağzından yazılanları donuk bulurdum, ama bu kitapta o hissi hiç yaşamadım. Belki başlarında biraz... Birinci kişinin ağzından yazılan kitaplarda, sanki karakterle birlikte onun hayatını yaşıyormuşum gibi hissediyorum, ama üçüncü şahısta ise sadece olaylara tepeden bakıyormuşum, yabancıymışım gibi geliyor. Ama bu kitapta yazar haklı, zira her şey Clary'nin ağzından anlatılsaydı, çoğu şey açığa kavuşamazdı diye düşünüyorum. Bazen karakterler arası geçiş gerekiyor.
"Ne yazık ki Cennet'in Hanımı, tek gerçek aşkım kendime olan." "En azından karşılıksız kalmasından korkmazsın, Jace Wayland." "İlginçliğini korusun diye arada bir kendimi hayal kırıklığına uğratıyorum."
Dikkat! Burası aşırı miktarda SPOILER içeriyor!!!
***
Yazarın Jace ile Clary'yi kardeş yapacak kadar ne yaşadığını cidden merak ediyorum. En başından beri Jace ile Clary çiftini görmeyi ummuştum. Ah, Cassandra, ah! Yazık değil mi bize? Yine de bir umut bunun gerçek olmadığını düşünüyorum. Sonuçta Valentine denilen şirret adama güvenilmez. Kesinlikle berbat bir babasın, Valentine! Umarım yakın zamanda ölür gidersin. Bir kez daha düşündüm de, sanırım sen ölürsen seri falan bitebilir, yani dayan. Öl, ama hemen ölme.
"Ah, yeterince büyük," dedi Jace."ama her nedense ben... bilirsin." Elleriyle, kabaca ev kedisi büyüklüğünde bir şey işaret etti. "Bu boyda bir şey bekliyordum.""Bu bir Ölümlü Kupa, Jace, Ölümlü Klozet değil." dedi Isabelle.
Jocelyn ise kitapta ölü saydığım karakterlerden biriydi. Zaten kitabın neredeyse hepsinde ya kaçırılmış, ya da komada olduğunu biliyoruz. Ama yine de içimde ona karşı aşırı sempati uyandı. Alec bana soğuk gelmişti, kitabın sonlarına doğru Clary ile sanki küçük bir barış imzaladılar, değil mi? O yüzden Alec de sempatimi kazanmış durumda. Isabelle zaten kamçısıyla beni çok etkiledi, bu durumda sevmediğim bir tek Hodge ve Valentine kalıyor. Evet, klasik bir okuyucu olduğumu hissediyorum, çünkü yazarın bize sevdirmeye ve nefret ettirmeye çalıştığı karakterleri onun istediği gibi görüyorum.
''Ne?'' Jace, az önce Clary kendisine Sessiz Kardeşler'i koridorda çıplak halde taklalar atarken gördüğünü söylemiş gibi bakıyordu. ''Yani bir tablonun arkasına mı gizlemiş? Evindeki bütün tablolar çerçevelerinden sökülmüştü!''
Ufak kitapçı ziyaretlerimde serilerin hep ilk kitabını alırım ve beğendiğim bir seri olunca da ikinci kitabı alana kadar cehennem azabı çekerim. Bu da benim tuhaf ritüellerimden bir tanesi. Seriye devam edeceğim, ikinci kitap, yani ''Küller Şehri'' eline geçer geçmez okuyacağım ve en kısa sürede buraya yazacağım.
Kitabı tavsiye eder miyim? Evet. Kesinlikle. Okumalısınız. Hiçbir şey kaybetmezsiniz.
Son olarak Jace'in beni etkileyen bir cümlesiyle bitiriyorum.
''Mutsuz değilim.'' dedi Jace. ''Sadece amacı olmayan insanlar mutsuzdur. Benim bir amacım var.''




Vay sahanemin de blogu varmış
YanıtlaSil